BiYMED

 

http://www.biymed.com

 

sitesine taşındık

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
   
 

Eğitim Takvimi
Danışmanlarımız
Çözüm Ortaklarımız

 

Ana Konular

İş Süreç Yönetimi 
Proje Yönetimi
 
Personel Yönetimi 
Kalite Yönetimi
 
CRM
 
ERP
Doküman Yönetimi
 
Download 

Kampanya

ISO 9001:2000 KYS
Danışmanlık
Eğitim
ve
Belgelendirme

Çok Cazip Fiyatlarla
(Kısa Bir Süre için)

Eğitimler

03 Eylül
Uluslararası Finansal Raporlama Standarları (UFRS)

19-20 Ağustos
Tedarik Zinciri Yönetimi ve Optimizasyonu (Workshop Uygulamaları)
20-21 Ağustos
21. yy'da Etkin Pazarlama ve Satış Yönetimi

Broşürler

BiYMED Ltd (Yeni)
CRM
ERP

Kalite Yönetimi
Doküman Yönetimi
Proje Yönetimi
Süreç Yönetimi

Ziyaretçi Defteri

Lütfen Sitemiz hakkındaki Düşüncelerinizi Ziyaretçi Defterimize yazınız.
Ziyaretçi Defteri

Email Listemize Katılın

 

 

 Çalışma Hayatında Değişim ve Girişimcilik

 Atilla Filiz
Mak.Muh.(MBA)
ATİ Mühendislik Eğitim Yön. Danışmanlık
atifil@yahoo.com 


Günümüzde kimilerinin ‘Bilgi Çağı’ diye adlandırdığı, kimilerinin de ‘İletişim Çağı’ diye nitelendirdiği bir ‘değişim dönemi’ yaşanıyor.

Üretim ve iletişim teknolojileri, ‘karşılıklı-bağımlılıkları’ belirleyen karar ve kurumları oluşturuyor. Bu karar ve kurumların, öncelikle ‘iş yaşamını etkileme’, İnsanla iş arasındaki ilişkileri; bütün karar ve kurumların yapılanmasını, kendilerini meşrulaştırma, gelişme dinamiklerini belirleyici bir rolü var.

Bilgi yönetiminin başarıda etken olduğu, sanal değil gerçek durumu yansıtan, dönüşümcü, değişimci ve girişimci bir insan tipi gerektiren, çok dinamik yapısı olan bir oluşumun içindeyiz.

Bu yeni oluşum özgürlükleri, fırsatları ve sorumlulukları artırıyor. Bu yapı içinde ‘farklılıklarımızın’ önemli olduğunun farkına varıyoruz. Kimi dönem bütün bu ‘değişmeleri’ yasalarla disiplin altına alabileceğimizi sandığımız oluyor.Yaşam deneyimleri gösteriyor ki, çözüm, yasaları değiştirmekle sınırlı değil; ‘bakış açısında’ yenilik yapmakta yatıyor. .

Bugünün dünyası, köklü biçimde değişen, gelişmeler karşısında varlığını sürdürmek için ‘farklılık yaratmak’ zorunda. Bu nedenle açık ve ‘rekabetçi piyasa’ yaratanlar, çevre ile bütünleşenler, değişim ve yeni teknolojilerden yararlananlar, girişimciliği destekleyen, eğitime gereken önemi verip, ‘sosyal sermayenin yetkinliğini arttıranlar farklı olabiliyor; zenginlik üretip, insanlarının yaşam kalitesini yükseltebiliyorlar.

Bu bakış açısından hareketle, ülkemizde çalışma yaşamındaki değişmeleri aşağıdaki ana başlıklarda toplamak olası...

1)Üretimin nitelik ve niceliğinde değişmeler

Üretimin nicelik ve niteliğini geliştiren üç temel olgu: üretimin iç örgütlenmesi, endüstri-devlet ilişkileri ve devletlerarası ilişkilerdir. Bu üç temel ilişkide köklü değişimler yaşanmaktadır.Bu değişimler, karşılıklı-bağımlılıkları yeniden biçimlendirmekte; iş yaşamını da köklü biçimde değiştirmektedir.

Bu ekonomik değişim pek çok kişinin çalışmayı yeniden değerlendirmesine yol açmıştır.

İş yaşamında düzenli bir iş bulmanın, o işi korumanın,kariyeri geliştirmenin koşulları giderek artan biçimde güçlükler yaratmaktadır. Bunun nedeni teknolojinin önünün açılmasının yarattığı yeni üretim iş örgütlenmesidir. Bu alanda başlıca eğilimleri gözlediğimizde şu hususların altını çizmemiz gerekir:

Üretim-istihdam arasındaki ilişki :

Geleneksel ekonominin anlatımında, yatırımlar artırılıp, üretim genişletildikçe, tam istihdama yaklaşılırdı. Oysa bugün, teknolojinin yarattığı olanaklar, bu karşılıklı bağımlılık ilişkisini, hiç değilse kısa dönemde geleneksel bakışı doğrular bir yönde olmadığını gösteriyor. Örneğin, 20 yıl önce ülkemizde cam sektörü 570 bin ton dolaylarında cam üretirken, cam ve cama entegre kuruluşlarla birlikte 18 bin kişi istihdam ediyordu. Bugün cam üretimi 1,5 milyon tonu aştı; istihdam ise 11 bin düzeylerine indi.

Bunu bir başka sektörden örnekle zenginleştirelim.Türkiye’de son bankacılık krizinden önce, bankalarımızın varlıklar toplamı, Almanya’da ikinci sınıf bir bankanın varlıklarına denkti. Söz konusu Alman bankası 17 bin çalışana sahipken,bizim bankalarımızın çalışanı 170 bin kişi kadardı. Bankacılık krizi başlar başlamaz, dünya ölçeğinde rekabet koşulları yaratılmak istenince, bankacılıkta hızla bir işgücü erimesine tanık olduk. Sistemin iyi kurulamaması, hortumcuların engellenememesi tuz biber oldu ve çoğu kişinin canı yandı...

Yeni yatırımlar kuşkusuz ‘yeni iş alanları’ yaratır. ABD ekonomisinin artan verimlilikleri, yirmi yılda sürekli büyüme yaratınca, işsizlik oranı iyice düştü; geleneksel sanayilerde teknolojik yenilemenin yarattığı ‘işgücü kayıpları’,başka sektörlerde yaratılan işlerle dengelenebildi.

*Üretim-geleneksel hammadde ilişkisi:

Üretim-istihdam ilişkisi değişirken, üretim-hammadde arasındaki ilişkiler de köklü biçimde değişti. Petrol dışında geleneksel hammaddelerin üretim sürecindeki önemleri göreceli olarak azalırken, kompozit maddelerin önemi arttı. Geleneksel hammadde üretimine dayalı zenginlik üretimi önemini yitirdi.

*Üretim-ticaret arasındaki ilişki :

Üretim, - iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğü, üretim-ticaret arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkilerini de değiştirdi.e-ticaret , e-pazar giderek yaygınlaşıyor ve doğrudan üretici ile tüketicinin ilişkide bulunduğu bir sistem ağırlık kazanıyor.

*Yenilik katsayısı rekabetin odağına yerleşti:

Teknolojik gelişmelerin yarattığı olanaklar, ölçme, biriktirme, karşılaştırma sınırlarını genişlettiği için, buluş sayısını da artırdı. Bu da, ‘yenilik’ katsayısını arttırdı. Müşterinin ulaşabilirliği ve erişebilirliği de artınca, satış artırıcı etki yaratmadan yenilik katsayısı’ temel belirleyici haline geldi.

*Teknolojinin yarattığı kalite, marka ve imaj:

Teknolojideki gelişmeler, ürünlerde insandan bağımsız olarak ‘kalite kavramını’ yarattı. Bu nedenle, uluslararası pazarlarda ürünlerimizi pazarlamak, değerini alabilmek için ‘marka ve imaj’ çok önemli bir satış aracı haline geldi. Başka bir deyişle, telefonla ulaştığımız her yerdeki üreticilerin ‘potansiyel rakip’ tüketicilerin de ‘potansiyel müşteri’ olduğu bir dünyada, rakip ve rekabet sistemi, köklü biçimde değişti.

*Maliyet düşürme projeleri, büyüme yatırımlarının yerine geçti:

Üretimin iç örgütlenmesindeki ‘ulaşabilirlik’ olanaklarının artması, rekabet sistemini, rakip stratejilerini ve yapısal değişikliklerin yaygınlaşması; ister istemez işyerlerinde yeni yatırımlarla büyüme yerine, ‘maliyet düşürme projelerine’ ağırlık verme sonucunu yarattı.

2)Endüstri-Devlet ilişkilerinde değişmeler

Temel tartışmalardan bir diğeri; endüstri iledevlet ilişkilerinin yapısı ve işlevleridir. Geleneksel ulus-devletin işlevlerinin yaşamın bütün alanlarına girdiği; bu artan yükü taşıyamadığı ileri sürülerek, devletin ‘asli görevlerine’ çekilmesi; ekonomideki kaynak kullanımını piyasanın kendi mekanizmalarına bırakması talepleri yükselmeye başladı.

Bugün devletin temel işlevi,temel yapıları yapmak, yasal düzenlemelerle uluslararası pazarda uyum sağlamak; son çözümlemede de ‘girişimciye şans eşitliği’ yaratmaktır..

3)Bilginin belirleyici güç olması

Tarımdan ev hizmetlerine, oradan da imalat işçiliğine geçiş yapan çalışma hayatı, şimdi üretimin temel girdisi haline gelen ‘bilgi işçiliğine’ doğru hızla ilerliyor. Bugünün dünyasında rekabet gücü yaratmanın temel koşulu, bilgiyi üretmek, üretilen bilgiye erişmek, erişilen bilgiyi tasnif ederek saklamak, gerekli bilgiyi analiz ederek rakibin bir adımın önüne geçmektir.

Bilginin ilk üretim maliyeti yüksek olmasına karşılık, yeniden kullanılmasının maliyeti düşüktür. O nedenle bilgi, işgücünden de, mal ve hizmetlerden de, paradan da daha hızlı yayılıyor. İnternetlerin, elektronik postaların sayesinde bilginin yayılma hızı ‘sınırsız toplum’ yaratıyor; ayrıca ‘bilgiye erişmedeki fırsat eşitliği’ nedeniyle herkesin rekabet sistemine girmesinin de önünü açıyor. Bütün bunlar kendi zayıf ve güçlü yanlarımızı, rekabet sistemini, rakip stratejilerini ve kaynak dağıtımda etkinliği gerektiren çağdaş iş yaşamında başarı kadar başarısızlık ortamı yaratıyor.Yani bilgide bu sınırsız erişebilirlik potansiyeli ile rekabet giderek küreselleştiriyor.

Diğer değişmeler gibi, servetin kaynağı topraktan endüstriye taşındı.. Şimdi de klasik endüstriden bilgiye taşınıyor. Sık sık vurgu yapılan üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğü, bu bütünlüğün yarattığı gereksinim ve bu gereksinimlere göre örgütlenme bugünün çalışma hayatının gündeminde ağırlığını giderek artırıyor.

Burada Türkiye gibi henüz endüstrileşme sürecini tamamlamamış bir toplumun, bilgi toplumuna geçişten söz etmesinin söylendiği kadar kolay olmayacağı kabul edilmelidir... Ama şu gerçeği de unutmamak gerekiyor; gelişme düzeyimiz ne olursa olsun, ister AB içinde olalım, ister dışımızdaki ülkelerin saptadığı kurallarla rekabet edelim; gelişme farkı gözetmeksizin aynı kulvarda rekabet etmek zorundayız.. Bir başka açıdan bakıldığında, gelişmiş ülkeler de kendilerini yeniden örgütlerken, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, dünya genelindeki eğilimler ile kendi olanak ve kısıtları arasında dengeleri kuran akılcı politikalar üretebilirse kuşkusuz kalkınma yarışında mesafe alabilir:çalışma yaşamını da daha etkin düzenleyebilirler.

Bilgi toplumuna geçişin iş yaşamına yansıması

Küreselleşme, rekabet sisteminin değişmesi, rakip stratejilerindeki farklılaşma, teknolojik yeterliliğinin sınırlarındaki gelişme, nüfus yapısındaki değişme, iş süreçlerinin farklılaşması vbg. bir dizi yeni konu çalışma hayatının gündemine girmiştir. Bu gündem, ulusal ölçekte, yaşamın yeniden örgütlenmesi, eski şirket yapılarının çözülmesi, özelleştirme eğiliminin güç kazanması, yatırım yönetiminde anlayışın değişmesi, ülkelerin gündemine; gelişmeyi sağlayacak makroekonomik programları, mevcut sanayi yapısının rekabet edebilecek biçimde yeniden düzenlenmesini, siyasi, ekonomik ve hukuk altyapılarının uluslararası uyumu gibi,çok köklü bir dönüşüm gerektirmektedir.

Kendi zayıf ve güçlü yanlarına doğru teşhisler koyan, uluslararası rekabet sistemini doğru algılayan, rakip stratejilerini yakından gözleyen,insan ve sermaye kaynaklarını doğru yönlendiren toplumlar, zenginlik üreterek refah yaratma konusunda bir adım öne geçebilmektedirler.

Dünya genelinde de, ülkemiz özelinde iş yaşamının gündemindeki temel konu, enformasyon teknolojisine dayanan, giderek ağırlıkla bilgiye dayanan gelişmeleri doğru algılamak, öngörme ve önlem almada hata yapmamaktır.. Bunun bir tek aracı vardır; akılcı kaynak planlaması ve girişimcilik...

Girişimcilik

Emek, sermaye ve doğal kaynaklardan sonra dördüncü öge olarak üretim öğeleri içine katılan “girişimcilik” kavramı son yıllarda önemi daha da artarak gündemde fazla yer almaya başladı.

Girişimcilik doğuştan mıdır, yoksa sonradan mı oluşur? tatrışmaları yapılırken İnsanın girişimci olarak doğmadığını; kültürel, sosyolojik, psikolojik ve mali çevre faktörleri ile bireylere kazandırıldığı inancı yaygınlaşmıştır. Girişimci kendisi için en iyisini sağlayabilmek amacıyla ekonomik koşulları birleştirme kapasitesine sahip kişiler arasından ve belirsizliğe katlanan, üretimi yönlendiren ve yöneten, yeni yöntemler, ürünler ve süreçler geliştiren , yeni pazarlar araştıran ve oluşturan bireylerdir.

Yöneticiliği girişimcilik ile karıştırmamak gerekir. Girişimciliğin en önemli özelliği risk alabilmek, risk taşımaktır. Daha cocuklukta ailedeki büyüklerin korumacılık adına yaptıklan yanlışlar, bu özelliği yani risk alabilme özelliğini güçsüzleştirmekte ya da daha ileri giderek öldürmektedir.

Teknokrat, yenilikleri ortaya koyan, girişimci ise bu yenilikleri piyasalaştırandır. Halk arasında patron, becerikli, girişken, işini bilen, öncü kişi gibi değişik isimlerle anılan girişimci, başka insanların göremediği fırsatları fark edip iş fikrine dönüştürebilen ve risk alabilen kişidir. . Girişimcilik ve yöneticilik farklı kavramlardır, ama aynı kişide birleşebilirler..

Dinamik girişimci

“Dinamik girişimci” kavramıyla yöntem ve yeni prosesler geliştiren, yeni tedarik kaynakları ve ürünlerine yeni piyasalar bulan, yani sürekli yenilik yapan girişimciler tanımlanmaktadır.

Bir toplumda doğal kaynaklar, emek ve sermaye bulunabilir. Ama bunları bir araya getirip üretim yapabilecek girişimcilerin sayısı az ise, o ülkede, üretim yetersizliği ve işsizlik söz konusu olacaktır. Az gelişmiş ülkelerin kalkınamama nedenlerini araştıran bazı iktisatçılar bu ülkelerde girişimcilere değer verilmediğini ve girişimcilik ruhuna sahip insanların az olduklarını saptamışlardır.

Sadece para kazanmak girişimcilik değildir. Gerçek girişimci için para kazanma, etkin bir rekabet ortamında olabilmelidir. Devleti hedef pazar olarak görüp para kazanmak girişimcilik olamaz. Girişimci sürekli piyasayı takip eden, fırsatları yakalayıp değerlendiren, riske giren ve sonuç olarak katma değer üreten kişidir.

Girişimciliği etkileyen başlıca faktörler; kültür, eğitim, aile, sosyal çevre, psikolojik faktör, siyasal, yasal ve idari faktörler ile mali çevre dir.

Çoğu insanda mevcut olabilecek girişimcilik özellikleri zaman zaman koruyuculuk adı altında donduruluyor ya da öldürülüyor. Girişimcilik bugün ki arenanın dominant mesleği.. Parayla ilgisi yok, yöneticilikten farklı bir kavram, eğitimle kazandırılabiliyor. Girişimcilik eğitiminden amaç bir kişide gizli kalmış bu özelliklerin ortaya çıkmasını ve farkında olmasını sağlamaktır. Girişimci niteliklere sahip olanların yanlış işler yapmalarını önlemek, bir anlamda genel sermayenin heba edilmesinin önüne geçmek, toplum kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlamaktır.

Bugün ülkemizde iş yaşamının birinci sorunu istihdam yaratmaktır.. Aynı aileden bir kişinin gelirini yükseltmek refahı yükseltmez. Çalışabilir nüfusun iş sahibi yapılması refahı yükselten asıl etkendir. O nedenle diğer ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de girişimciliğin teşvik edilmesi, girişimcilerin önünün açılması, eğitim olanakları ve destek verilmesi gerekir. Bu desteği toplum olarak hepimiz vermek zorundayız. Çünkü birinci sorun istihdam yaratmakla aşılabilecektir. İkinci adım, işin güven altına alınmasından sonra, harcanabilir gelir ölçeğini büyüterek, refah düzeyini yükseltmektir. Harcanabilir gelir yükseltilirken, kurumların uzun dönemli geleceğini güven altına alan bir anlayışla yapılmalıdır.

Sonuç

Girişimcilik eğitimi ile ilgili olarak Türkiyedeki girişimcilik ve pazarının durumunu belirlemek amacıyla KOSGEB tarafından Kobi’lere yönelik yapılan araştırma sonuçlarına göre Türkiye de canlı bir kobi girişimcilik eğitimi pazarının varlığı kanıtlamıştır. Pazarın başlıca tedarikçileri özel sektör danışmanlık kuruluşları, ihtisaslaşmış kamu kurumları, sanayi, ticaret ve esnaf odaları, iş adamları dernek ve vakıfları, üniversiteler ve özel şahıslardır. KOSGEB, giderek piyasanın önemli müşterilerinden birisi olarak özel sektör tedarikçilerini Kobi’lerle tanıştırmaya ve onlara hizmet sunmaya teşvik etmeye çalışmaktadır. Diğer kamu kurumlarının da bu konuda katkı sağladığı söylenebilir.

Diğer pazarlardakine benzer şekilde arz ve talep arasında asimetrik bilgi sorunları olduğu bu araştırmadan da ortaya çıkmıştır. Bu nedenle KOSGEB başta olmak üzere, özellikle kamu kesiminde yer alan destekleyici kuruluşların, piyasaya egitim ve danışmanlık hizmetleri talebi ve arzı hakkında kapsamlı bilgileri ücretsiz ve yogun sunmalarında fayda görülmektedir.

Temel amaç zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmak, gelir yaratılması ve gelirin dengeli paylaşımı olmalıdır..

KAYNAKLAR :

*BELGE Murat, “Kopenhag’dan” Radikal, 2.11.2001

*BOZKURT Rüştü, Dünya çalışma hayatında değişim ve Türkiye.TİSK, Abant Toplantısı 9-10 Mart 2002

*KIRIM Arman,Yeni Dünyada Strateji ve Yönetim, Sistem yayıncılık, İst.2. baskı, 1998

*KOSGEB GGE,“Türkiyede KOBİ’lerin Girişimcilik Eğitimi İhtiyacı” Uluslararası semineri ,ODTÜ Kongre ve Kültür Merkezi, Ankara 11 Haziran 03

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Not: Bu çalışma "P&A Teknolojileri Ekim 2003 Sayı 85" de yayınlanmıştır.


 
 
 

 

Copyright ©2005 İş Yönetimi