Günümüzde kimilerinin ‘Bilgi Çağı’ diye adlandırdığı,
kimilerinin de ‘İletişim Çağı’ diye nitelendirdiği
bir ‘değişim dönemi’ yaşanıyor.
Üretim ve iletişim teknolojileri, ‘karşılıklı-bağımlılıkları’
belirleyen karar ve kurumları oluşturuyor. Bu karar ve kurumların,
öncelikle ‘iş yaşamını etkileme’, İnsanla iş
arasındaki ilişkileri; bütün karar ve kurumların yapılanmasını,
kendilerini meşrulaştırma, gelişme dinamiklerini
belirleyici bir rolü var.
Bilgi yönetiminin başarıda etken olduğu, sanal değil
gerçek durumu yansıtan, dönüşümcü, değişimci ve
girişimci bir insan tipi gerektiren, çok dinamik yapısı
olan bir oluşumun içindeyiz.
Bu yeni oluşum özgürlükleri, fırsatları ve
sorumlulukları artırıyor. Bu yapı içinde ‘farklılıklarımızın’
önemli olduğunun farkına varıyoruz. Kimi dönem bütün bu
‘değişmeleri’ yasalarla disiplin altına alabileceğimizi
sandığımız oluyor.Yaşam deneyimleri gösteriyor
ki, çözüm, yasaları değiştirmekle sınırlı
değil; ‘bakış açısında’ yenilik yapmakta yatıyor.
.
Bugünün dünyası, köklü biçimde değişen, gelişmeler
karşısında varlığını sürdürmek için
‘farklılık yaratmak’ zorunda. Bu nedenle açık ve
‘rekabetçi piyasa’ yaratanlar, çevre ile bütünleşenler, değişim
ve yeni teknolojilerden yararlananlar, girişimciliği
destekleyen, eğitime gereken önemi verip, ‘sosyal sermayenin’
yetkinliğini arttıranlar farklı olabiliyor; zenginlik üretip,
insanlarının yaşam kalitesini yükseltebiliyorlar.
Bu bakış açısından hareketle, ülkemizde çalışma
yaşamındaki değişmeleri aşağıdaki ana
başlıklarda toplamak olası...
1)Üretimin nitelik ve niceliğinde değişmeler
Üretimin nicelik ve niteliğini geliştiren üç temel olgu:
üretimin iç örgütlenmesi, endüstri-devlet ilişkileri ve
devletlerarası ilişkilerdir. Bu üç temel ilişkide köklü
değişimler yaşanmaktadır.Bu değişimler, karşılıklı-bağımlılıkları
yeniden biçimlendirmekte; iş yaşamını da köklü biçimde
değiştirmektedir.
Bu ekonomik değişim pek çok kişinin çalışmayı
yeniden değerlendirmesine yol açmıştır.
İş yaşamında düzenli bir iş bulmanın, o
işi korumanın,kariyeri geliştirmenin koşulları
giderek artan biçimde güçlükler yaratmaktadır. Bunun nedeni
teknolojinin önünün açılmasının yarattığı
yeni üretim iş örgütlenmesidir. Bu alanda başlıca eğilimleri
gözlediğimizde şu hususların altını çizmemiz
gerekir:
Üretim-istihdam arasındaki ilişki :
Geleneksel ekonominin anlatımında, yatırımlar artırılıp,
üretim genişletildikçe, tam istihdama yaklaşılırdı.
Oysa bugün, teknolojinin yarattığı olanaklar, bu karşılıklı
bağımlılık ilişkisini, hiç değilse kısa
dönemde geleneksel bakışı doğrular bir yönde olmadığını
gösteriyor. Örneğin, 20 yıl önce ülkemizde cam sektörü 570
bin ton dolaylarında cam üretirken, cam ve cama entegre kuruluşlarla
birlikte 18 bin kişi istihdam ediyordu. Bugün cam üretimi 1,5
milyon tonu aştı; istihdam ise 11 bin düzeylerine indi.
Bunu bir başka sektörden örnekle zenginleştirelim.Türkiye’de
son bankacılık krizinden önce, bankalarımızın
varlıklar toplamı, Almanya’da ikinci sınıf bir
bankanın varlıklarına denkti. Söz konusu Alman bankası
17 bin çalışana sahipken,bizim bankalarımızın çalışanı
170 bin kişi kadardı. Bankacılık krizi başlar başlamaz,
dünya ölçeğinde rekabet koşulları yaratılmak
istenince, bankacılıkta hızla bir işgücü erimesine
tanık olduk. Sistemin iyi kurulamaması, hortumcuların
engellenememesi tuz biber oldu ve çoğu kişinin canı yandı...
Yeni yatırımlar kuşkusuz ‘yeni iş alanları’
yaratır. ABD ekonomisinin artan verimlilikleri, yirmi yılda
sürekli büyüme yaratınca, işsizlik oranı iyice düştü;
geleneksel sanayilerde teknolojik yenilemenin yarattığı
‘işgücü kayıpları’,başka sektörlerde yaratılan
işlerle dengelenebildi.
*Üretim-geleneksel hammadde ilişkisi:
Üretim-istihdam ilişkisi değişirken, üretim-hammadde
arasındaki ilişkiler de köklü biçimde değişti.
Petrol dışında geleneksel hammaddelerin üretim sürecindeki
önemleri göreceli olarak azalırken, kompozit maddelerin önemi arttı.
Geleneksel hammadde üretimine dayalı zenginlik üretimi önemini
yitirdi.
*Üretim-ticaret arasındaki ilişki :
Üretim, - iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğü, üretim-ticaret
arasındaki karşılıklı bağımlılık
ilişkilerini de değiştirdi.e-ticaret , e-pazar giderek yaygınlaşıyor
ve doğrudan üretici ile tüketicinin ilişkide bulunduğu
bir sistem ağırlık kazanıyor.
*Yenilik katsayısı rekabetin odağına yerleşti:
Teknolojik gelişmelerin yarattığı olanaklar, ölçme,
biriktirme, karşılaştırma sınırlarını
genişlettiği için, buluş sayısını da artırdı.
Bu da, ‘yenilik’ katsayısını arttırdı.
Müşterinin ulaşabilirliği ve erişebilirliği de
artınca, satış artırıcı etki yaratmadan ‘yenilik
katsayısı’ temel belirleyici haline geldi.
*Teknolojinin yarattığı kalite, marka ve imaj:
Teknolojideki gelişmeler, ürünlerde insandan bağımsız
olarak ‘kalite kavramını’ yarattı. Bu nedenle,
uluslararası pazarlarda ürünlerimizi pazarlamak, değerini
alabilmek için ‘marka ve imaj’ çok önemli bir satış
aracı haline geldi. Başka bir deyişle, telefonla ulaştığımız
her yerdeki üreticilerin ‘potansiyel rakip’ tüketicilerin de ‘potansiyel
müşteri’ olduğu bir dünyada, rakip ve rekabet sistemi, köklü
biçimde değişti.
*Maliyet düşürme projeleri, büyüme yatırımlarının
yerine geçti:
Üretimin iç örgütlenmesindeki ‘ulaşabilirlik’
olanaklarının artması, rekabet sistemini, rakip
stratejilerini ve yapısal değişikliklerin yaygınlaşması;
ister istemez işyerlerinde yeni yatırımlarla büyüme
yerine, ‘maliyet düşürme projelerine’ ağırlık
verme sonucunu yarattı.
2)Endüstri-Devlet ilişkilerinde değişmeler
Temel tartışmalardan bir diğeri; endüstri iledevlet ilişkilerinin
yapısı ve işlevleridir. Geleneksel ulus-devletin işlevlerinin
yaşamın bütün alanlarına girdiği; bu artan yükü taşıyamadığı
ileri sürülerek, devletin ‘asli görevlerine’ çekilmesi;
ekonomideki kaynak kullanımını piyasanın kendi
mekanizmalarına bırakması talepleri yükselmeye başladı.
Bugün devletin temel işlevi,temel yapıları yapmak,
yasal düzenlemelerle uluslararası pazarda uyum sağlamak; son
çözümlemede de ‘girişimciye şans eşitliği’
yaratmaktır..
3)Bilginin belirleyici güç olması
Tarımdan ev hizmetlerine, oradan da imalat işçiliğine
geçiş yapan çalışma hayatı, şimdi üretimin
temel girdisi haline gelen ‘bilgi işçiliğine’ doğru
hızla ilerliyor. Bugünün dünyasında rekabet gücü yaratmanın
temel koşulu, bilgiyi üretmek, üretilen bilgiye erişmek, erişilen
bilgiyi tasnif ederek saklamak, gerekli bilgiyi analiz ederek rakibin bir
adımın önüne geçmektir.
Bilginin ilk üretim maliyeti yüksek olmasına karşılık,
yeniden kullanılmasının maliyeti düşüktür. O
nedenle bilgi, işgücünden de, mal ve hizmetlerden de, paradan da
daha hızlı yayılıyor. İnternetlerin, elektronik
postaların sayesinde bilginin yayılma hızı ‘sınırsız
toplum’ yaratıyor; ayrıca ‘bilgiye erişmedeki fırsat
eşitliği’ nedeniyle herkesin rekabet sistemine girmesinin
de önünü açıyor. Bütün bunlar kendi zayıf ve güçlü
yanlarımızı, rekabet sistemini, rakip stratejilerini ve
kaynak dağıtımda etkinliği gerektiren çağdaş
iş yaşamında başarı kadar başarısızlık
ortamı yaratıyor.Yani bilgide bu sınırsız erişebilirlik
potansiyeli ile rekabet giderek küreselleştiriyor.
Diğer değişmeler gibi, servetin kaynağı
topraktan endüstriye taşındı.. Şimdi de klasik endüstriden
bilgiye taşınıyor. Sık sık vurgu yapılan üretim,
ulaşım ve iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğü,
bu bütünlüğün yarattığı gereksinim ve bu
gereksinimlere göre örgütlenme bugünün çalışma hayatının
gündeminde ağırlığını giderek artırıyor.
Burada Türkiye gibi henüz endüstrileşme sürecini tamamlamamış
bir toplumun, bilgi toplumuna geçişten söz etmesinin söylendiği
kadar kolay olmayacağı kabul edilmelidir... Ama şu gerçeği
de unutmamak gerekiyor; gelişme düzeyimiz ne olursa olsun, ister AB
içinde olalım, ister dışımızdaki ülkelerin
saptadığı kurallarla rekabet edelim; gelişme farkı
gözetmeksizin aynı kulvarda rekabet etmek zorundayız.. Bir başka
açıdan bakıldığında, gelişmiş ülkeler
de kendilerini yeniden örgütlerken, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler,
dünya genelindeki eğilimler ile kendi olanak ve kısıtları
arasında dengeleri kuran akılcı politikalar üretebilirse
kuşkusuz kalkınma yarışında mesafe alabilir:çalışma
yaşamını da daha etkin düzenleyebilirler.
Bilgi toplumuna geçişin iş yaşamına yansıması
Küreselleşme, rekabet sisteminin değişmesi, rakip
stratejilerindeki farklılaşma, teknolojik yeterliliğinin sınırlarındaki
gelişme, nüfus yapısındaki değişme, iş süreçlerinin
farklılaşması vbg. bir dizi yeni konu çalışma
hayatının gündemine girmiştir. Bu gündem, ulusal ölçekte,
yaşamın yeniden örgütlenmesi, eski şirket yapılarının
çözülmesi, özelleştirme eğiliminin güç kazanması, yatırım
yönetiminde anlayışın değişmesi, ülkelerin gündemine;
gelişmeyi sağlayacak makroekonomik programları, mevcut
sanayi yapısının rekabet edebilecek biçimde yeniden düzenlenmesini,
siyasi, ekonomik ve hukuk altyapılarının uluslararası
uyumu gibi,çok köklü bir dönüşüm gerektirmektedir.
Kendi zayıf ve güçlü yanlarına doğru teşhisler
koyan, uluslararası rekabet sistemini doğru algılayan,
rakip stratejilerini yakından gözleyen,insan ve sermaye kaynaklarını
doğru yönlendiren toplumlar, zenginlik üreterek refah yaratma
konusunda bir adım öne geçebilmektedirler.
Dünya genelinde de, ülkemiz özelinde iş yaşamının
gündemindeki temel konu, enformasyon teknolojisine dayanan, giderek ağırlıkla
bilgiye dayanan gelişmeleri doğru algılamak, öngörme ve
önlem almada hata yapmamaktır.. Bunun bir tek aracı vardır;
akılcı kaynak planlaması ve girişimcilik...
Girişimcilik
Emek, sermaye ve doğal kaynaklardan sonra dördüncü öge olarak
üretim öğeleri içine katılan “girişimcilik” kavramı
son yıllarda önemi daha da artarak gündemde fazla yer almaya başladı.
Girişimcilik doğuştan mıdır, yoksa sonradan mı
oluşur? tatrışmaları yapılırken İnsanın
girişimci olarak doğmadığını; kültürel,
sosyolojik, psikolojik ve mali çevre faktörleri ile bireylere kazandırıldığı
inancı yaygınlaşmıştır. Girişimci
kendisi için en iyisini sağlayabilmek amacıyla ekonomik koşulları
birleştirme kapasitesine sahip kişiler arasından ve
belirsizliğe katlanan, üretimi yönlendiren ve yöneten, yeni yöntemler,
ürünler ve süreçler geliştiren , yeni pazarlar araştıran
ve oluşturan bireylerdir.
Yöneticiliği girişimcilik ile karıştırmamak
gerekir. Girişimciliğin en önemli özelliği risk
alabilmek, risk taşımaktır. Daha cocuklukta ailedeki büyüklerin
korumacılık adına yaptıklan yanlışlar, bu özelliği
yani risk alabilme özelliğini güçsüzleştirmekte ya da daha
ileri giderek öldürmektedir.
Teknokrat, yenilikleri ortaya koyan, girişimci ise bu yenilikleri
piyasalaştırandır. Halk arasında patron, becerikli,
girişken, işini bilen, öncü kişi gibi değişik
isimlerle anılan girişimci, başka insanların göremediği
fırsatları fark edip iş fikrine dönüştürebilen ve
risk alabilen kişidir. . Girişimcilik ve yöneticilik farklı
kavramlardır, ama aynı kişide birleşebilirler..
Dinamik girişimci
“Dinamik girişimci” kavramıyla yöntem ve yeni prosesler
geliştiren, yeni tedarik kaynakları ve ürünlerine yeni
piyasalar bulan, yani sürekli yenilik yapan girişimciler tanımlanmaktadır.
Bir toplumda doğal kaynaklar, emek ve sermaye bulunabilir. Ama
bunları bir araya getirip üretim yapabilecek girişimcilerin sayısı
az ise, o ülkede, üretim yetersizliği ve işsizlik söz konusu
olacaktır. Az gelişmiş ülkelerin kalkınamama
nedenlerini araştıran bazı iktisatçılar bu ülkelerde
girişimcilere değer verilmediğini ve girişimcilik
ruhuna sahip insanların az olduklarını saptamışlardır.
Sadece para kazanmak girişimcilik değildir. Gerçek girişimci
için para kazanma, etkin bir rekabet ortamında olabilmelidir.
Devleti hedef pazar olarak görüp para kazanmak girişimcilik olamaz.
Girişimci sürekli piyasayı takip eden, fırsatları
yakalayıp değerlendiren, riske giren ve sonuç olarak katma değer
üreten kişidir.
Girişimciliği etkileyen başlıca faktörler; kültür,
eğitim, aile, sosyal çevre, psikolojik faktör, siyasal, yasal ve
idari faktörler ile mali çevre dir.
Çoğu insanda mevcut olabilecek girişimcilik özellikleri
zaman zaman koruyuculuk adı altında donduruluyor ya da öldürülüyor.
Girişimcilik bugün ki arenanın dominant mesleği.. Parayla
ilgisi yok, yöneticilikten farklı bir kavram, eğitimle kazandırılabiliyor.
Girişimcilik eğitiminden amaç bir kişide gizli kalmış
bu özelliklerin ortaya çıkmasını ve farkında olmasını
sağlamaktır. Girişimci niteliklere sahip olanların
yanlış işler yapmalarını önlemek, bir anlamda
genel sermayenin heba edilmesinin önüne geçmek, toplum kaynaklarının
daha verimli kullanılmasını sağlamaktır.
Bugün ülkemizde iş yaşamının birinci sorunu
istihdam yaratmaktır.. Aynı aileden bir kişinin gelirini yükseltmek
refahı yükseltmez. Çalışabilir nüfusun iş sahibi
yapılması refahı yükselten asıl etkendir. O nedenle
diğer ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de girişimciliğin
teşvik edilmesi, girişimcilerin önünün açılması, eğitim
olanakları ve destek verilmesi gerekir. Bu desteği toplum olarak
hepimiz vermek zorundayız. Çünkü birinci sorun istihdam yaratmakla
aşılabilecektir. İkinci adım, işin güven altına
alınmasından sonra, harcanabilir gelir ölçeğini büyüterek,
refah düzeyini yükseltmektir. Harcanabilir gelir yükseltilirken,
kurumların uzun dönemli geleceğini güven altına alan bir
anlayışla yapılmalıdır.
Sonuç
Girişimcilik eğitimi ile ilgili olarak Türkiyedeki girişimcilik
ve pazarının durumunu belirlemek amacıyla KOSGEB tarafından
Kobi’lere yönelik yapılan araştırma sonuçlarına göre
Türkiye de canlı bir kobi girişimcilik eğitimi pazarının
varlığı kanıtlamıştır. Pazarın başlıca
tedarikçileri özel sektör danışmanlık kuruluşları,
ihtisaslaşmış kamu kurumları, sanayi, ticaret ve esnaf
odaları, iş adamları dernek ve vakıfları, üniversiteler
ve özel şahıslardır. KOSGEB, giderek piyasanın önemli
müşterilerinden birisi olarak özel sektör tedarikçilerini
Kobi’lerle tanıştırmaya ve onlara hizmet sunmaya teşvik
etmeye çalışmaktadır. Diğer kamu kurumlarının
da bu konuda katkı sağladığı söylenebilir.
Diğer pazarlardakine benzer şekilde arz ve talep arasında
asimetrik bilgi sorunları olduğu bu araştırmadan da
ortaya çıkmıştır. Bu nedenle KOSGEB başta olmak
üzere, özellikle kamu kesiminde yer alan destekleyici kuruluşların,
piyasaya egitim ve danışmanlık hizmetleri talebi ve arzı
hakkında kapsamlı bilgileri ücretsiz ve yogun sunmalarında
fayda görülmektedir.
Temel amaç zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmak,
gelir yaratılması ve gelirin dengeli paylaşımı
olmalıdır..
KAYNAKLAR :
*BELGE Murat, “Kopenhag’dan” Radikal, 2.11.2001
*BOZKURT Rüştü, Dünya çalışma hayatında değişim
ve Türkiye.TİSK, Abant Toplantısı 9-10 Mart 2002
*KIRIM Arman,Yeni Dünyada Strateji ve Yönetim, Sistem yayıncılık,
İst.2. baskı, 1998
*KOSGEB GGE,“Türkiyede KOBİ’lerin Girişimcilik Eğitimi
İhtiyacı” Uluslararası semineri ,ODTÜ Kongre ve Kültür
Merkezi, Ankara 11 Haziran 03
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Not: Bu çalışma "P&A Teknolojileri Ekim
2003 Sayı 85" de yayınlanmıştır.
|