Günlük ticari yaşamda
işletmelerdeki birim yöneticileri, genel müdür ve yönetim kurulu üyeleri,
yoğun bir koşuşturma içinde problem çözmeye odaklanmış olarak adeta
engelli koşu parkurunda gibidirler. En mutlu oldukları zaman, problemin
giderildiği ve işlerin yoluna girdiği andır. En stressiz ve rahat
oldukları zaman ise paraların düzenli gelmeye başladığı kabarık banka
hesapları ve çek-senet tahsilatlarıdır. İşte bu noktada kazanılmış ciddi
bir başarıdan söz etmek durumundayız.
Kimsenin huzurunu
kaçırmak istememekle birlikte, bu pembe tablonun, tehlikeli bir dönemece
girildiğinin de habercisi olduğunu hissetmek gerektiğine inanıyoruz. Yani
deneyimli yöneticiler böyle düşünürler. Çünkü önemli olan uzun dönemde
istikrar ve gelişmeyi yakalayarak, kurumsal yapılanmanın içinde sorunların
çözülmesi ve üst yönetimin daha stratejik konularla ilgilenmesidir.
Askerlik biliminin
gerçeklerine göre yukarıdaki durumda kazanılmış bir savaştan söz etmek
mümkün değildir. Belki bir mevzide (savunma hattında) tutunmaktan veya
hedefe doğru ilerlerken yol üstünde ki, piyasayı daha iyi gözetleme ve
ateş-penetrasyon imkanları sağlayabileceğimiz küçük bir tepecik ele
geçirmiş olduğumuzu kabul etmemiz gerekir. Yani kazanımımız küçük birlik
(muhasebe-pazarlama ve/veya üretim departmanı) seviyesinde ki taktik bir
başarıdır.
Yöneticiler ve liderler
ancak stratejik başarılardan mutlu olmalıdırlar. Bu ise bilindiği gibi
hedefe kilitlenerek, tüm birimlerin enerjisi ve toplamının yarattığı ekip
ruhunun sonucundaki sinerji ile (takım oyunu) mümkündür. İşte bu noktada
liderin aldığı stratejik kararların önemi ortaya çıkar.
Piyasa dengeleri,
ekonomik avantaj ve engeller, üretim, hammadde, iletişim olanakları
v.b.ile sahip olduğu insan gücü -ki biz bunu da uygulayıcılar ve
planlayıcılar olarak ayırıyoruz- kaynaklarını, istihbarat sonuçlarını,
kendisinin ve rakiplerinin olanak ve yeteneklerini karargah
(danışmanlarının) öneri ve teklifleri ile en iyi şekilde değerlendiren
komutan (lider) için artık o kritik sorunun “NASIL’ın” cevabını verme,
yani KARAR’ını bildirme sırası gelmiştir. İşte bu noktadan sonra
kazanılmış veya kaybedilmiş bir savaştan söz edebiliriz.
Bu cevabı astlarından ve
karargahından bekleyerek “onlara insiyatif verdim” deme lüksüne hiçbir
lider sahip değildir. Zaten o şekilde hareket eden yönetici de lider
değildir.Bir başka açıdan bakıldığında ise liderin, danışmanlarını ve
astlarını da en doğru şekilde çalıştırıp kendisinin alacağı kararlarda
hata yapma riskini minimuma indirgemesi gerekir.
NASIL’ın doğru cevabını
(Stratejik kararı) alan lider, sorumluluğunun da bilincindedir. Yetki ve
sorumluluk kavramlarının zaman, zaman karıştırılıyor olmasının altında da
bu bilinç yatmaktadır. İster Türk Ticaret Kanunu, isterse mali ve hukuki
piyasalar açısından çok net olarak tanımlanmış olsa da, her hangi bir
başarısızlığı astlarına ve karargahına (danışmanlarına) atma telaşında
olan yöneticiler az değildir. Tabii ki hoş da karşılanmamaktadır. İyi bir
lider, yönettiği kurumda “yaptığı ve yapmadığı her şeyden sorumlu”
olup, başarısızlık ve olumsuzluk hallerini dahi sahiplenerek onları
başarıya dönüştürme azim ve kararlığını gösterebilme becerilerine sahip
olmalıdır.
Peki ekonomik koşullar,
teknolojide ve pazardaki gelişmeler, yakalanan fırsatlar v.b. nedenlerle
bu stratejik karar ( ana hedef) değiştirilemez mi? Hayır efendim
değiştirilemez. Belki revize edilebilir. Uygulamada ediliyor da. Çünkü
revize edilen karar yeni bir hedefi tarif etmez. İstikamet ve stratejileri
değiştirmez. Aksi halde ne astlarınıza, ne de organizasyonunuza
değişikliği anlatamazsınız ve bozguna uğrarsınız. Burada bir bakkal
dükkanından söz etmiyoruz. Buna en iyi örnek kısa, net ve içinde her şeyin
tarif edildiği, büyük Atatürk’ün bir cümlelik kararıdır.
“İlk hedefiniz
Akdeniz’dir. İleri.”
AB&RİSK
DANIŞMANLIK
Bülten-Aralık 2004 |