Muhtelif ortamlarda ve internette üyesi
olduğum gruplarda yapılan tartışmaları büyük bir keyifle izliyorum.
Elimden geldiğince ve dilimin döndüğünce de bu tartışmalara katılmaya
gayret ediyorum. Ancak yazılmayan, üstünde durulmayan bazı konular var ki
uzun zamandır yazmak istememe rağmen bir turlu fırsat bulamadım.
Konunun daha iyi anlaşılması için bir kaç
örnek vermek istiyorum;
-
Mevcut
hükümeti eleştiriyoruz, bazen de geçmiş hükümetler dönemini, fakat yeni
uygulamalar geliştirmek ve önerilerde bulunmakta eksik kalıyoruz.
-
AB’yi
eleştiriyoruz fakat AB ile gelen bazı yeni kavramları tartışmıyoruz.
-
ABD’yi
eleştiriyoruz İç islerimize burnunu sokuyor diye ama çalışma
şekillerinden ders çıkartmayı beceremediğimiz için ekonomik ve siyasal
olarak güçlü olduğumuz durumlarda dahi kaybediyoruz.
Daha fazla örnek vermek mümkün olabilir
herhalde. Ben diğerlerini size bırakıyorum. Bu yazının ana konusu olan
önerim veya yaklaşımım işte bu soruların cevabına yönelik.
Bildiğiniz gibi bizler millet olarak planlı
hareket etmeyi çok önemsemeyiz. Kararlarımızda hep acelecilik vardır.
Proje adını verdiğimiz yeterince fizibilitesi yapılmamış birçok düşünceyi
ölçüp-biçmeden hemen uygulamaya baslar, karşımıza çıkan küçük bir engelde
de vazgeçeriz. Özellikle politikacılarımız bu konuda başı çekerler.
Seçimlerde yüzlerce proje sayarlar, seçimden sonra da ben yanlış
hesaplamışım olmuyor derler. Biz yine de seçeriz. Arzu ettiğimiz
problemsiz Dünya’nın kuruluşuna katkıda bulunmak yerine, sorunlarla başa
çıkabilen, organize olmuş, ekibi ile sürekli dayanışma içinde olanların
başarılı uygulamalarını, o yaptı biz niye yapmayalım diye biraz da
kıskançlıkla izler, yanına ayni iş için bir dükkan veya büro daha açar,
sonra da yeterince iş deneyimine sahip olmadığımız için beceremeyip
kapatmak zorunda kalırız.
Bugünlerde AB projeleri hazırlamak konusunda
bir çok çevrede hummalı bir arayış var. Özellikle akademisyenlerimiz
bayrağı kimseye kaptırmak istemiyor. Kabul edilenler ve uygulananlar
zaman, zaman basında yer buluyor. Aslında hazırlanan projeler kabul
edilenlerin belki 10 kati fazla. Bu projelerden amaç AB ve diğer hibe
kuruluşlarından 10.000 ila 100.000 Euro arasında hibe alabilmek. İnanın
proje hazırlamak için o denli büyük bir mesai veriliyor ki… Proje
desteklenmeye uygun bulunmadığında ise zannedersiniz Dünya’nın sonu geldi.
Türkiye için hazırlanan özellikle yaşam, çevre, eğitim, sağlık v.b.
yüzlerce proje yanında, diğer Avrupa ülkelerinde de hazırlanan projelere
baktığımızda hepsi birbirinden güzel ve mutlaka uygulanması gerektiğinde
herkes hemfikir. Fakat gelin görün ki bu projelerden bir tanesini alıp da
kendi bölgesinde uygulamaya gayret eden yok. Eğer uygulayabilse yüzlerce
kişi eğitilmiş olacak, şu kadar çevre sorunu çözülecek, sağlık ve fakirlik
problemleri azalacak, işsizler iş sahibi olacak, firmalar kar edecek v.s.
AB projesi hazırlayanlar bilir. Projenin bir
maddesinde bu projenin uygulanabilirliği ve destek sonra erdikten sonra
sürdürülebilirliği hakkında bilgi ve taahhüt isterler. Biz de bu konularda
gerekçelerle projenin devam ettirileceğine dair görüşlerimizi açıklarız.
İyi de örneğin İstanbul veya Diyarbakır için hazırlanmış olan bir sosyal
kalkınma projesi neden Konya, Samsun, Denizli v.b. diğer iller için örnek
alınarak uygulanmaz? Yukarda da dediğim gibi projenin toplam bütçesi
100.000 Euro ise bu bütçenin ilk % 40’lik bölümü, demirbaş alımları ve ilk
hazırlık giderleri için iki ay içinde harcansa da geriye kalan 60.000 Euro
10 ay içinde harcanacaktır. Yani ayda 6.000 Euro lazım.
Simdi soruyorum;
-
Ülkemizin
gelişmişlik seviyesi ve eğitim düzeyine bakıldığında Anadolu’nun
herhangi bir ili için hazırlanan proje % 80 ilde de aynen uygulanamaz
mı?
-
Hibe desteği
almış, başarı ile uygulanmış bir projeyi başka bir il veya ilçede
uygulamak için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek var mı?
-
Bir çok
yardımsever firma ve kişiler kendilerine sunulan böylesi güzel
tasarlanmış bir projeye ayda 6.000 Euro veremez mi?
-
Amaç
Türkiye’nin kalkınması ve batı uygarlığını yakalamak ise küçük, küçük
projelerle insanımızın eğitimi, sağlığı ve istihdamı için ille de AB
hibesi mi gerekli?
-
Bu projeleri
uygulamaya alıştığımız takdirde ülke olarak projeli yasam kültürü
kazanmış olmaz mıyız?
-
Hükümet onu
yaptı, o parti şunu yapmıştı gibi kayıkçı kavgalarını bir yana itip,
halk, Sivil Toplum Kurulusu ve yerel yönetimler olarak sorun çözebilen
ve hizmet veren kuruluşlar haline gelmez miyiz?
-
Toplumsal
uyanış ve milli hedeflerimizi gerçekleştirme yönünde bu başarılara
ulaştıktan sonra kime ihtiyacımız var? AB bizi kabul etmezse etmesin.
Biz onun teknolojisini- düşüncesini yakaladıktan sonra insanca yaşamayı
ve kaynaklarımızı değerlendirmeyi hala başaramaz mıyız?
-
Eğer proje
çalışmasını, meclisteki çok sayın vekillerimize ve hala babadan kalma
usullerle işleri yönetmeye çalışan gelenekçi tüccarımıza da
anlatabilirsek, anlayamayan vekillere de sen bizi temsil etmiyorsun
arkadaş diyebilirsek, ABD’ ye de AB’ye de haklı olduğumuz konularda
mağlup olur muyuz?
BÜLTEN AĞUSTOS 2005 |