Teknolojinin
kolay elde edilebilmesi , finans kurumlarının gelişmiş
olması işletmelerde insan unsurunun önemini giderek artırmıştır.
Kalite ve verimlilikte sadece teknoloji yada finansın yeterli olmadığı, insan öğesinin de en iyi değerlendirilmesi gereği,
bilgi, beceri ve yeteneklerinin geliştirilerek, yararının
artırılabileceği anlayışı benimsenmiştir.
İnsana verilen değer arttıkça işgücünün verimi,
yaptığı işin kalitesi ve işletme için yaptığı
özveriler de artmaktadır. Bu da insanların önemsendiği, görüşlerine
değer verildiği , beklentilerinin karşılandığı
bir yönetim anlayışı ile sağlanabilecektir. Bu yönetim
şekline katılmalı yönetim veya katılımcı yönetim
adı verilmektedir. Adından da anlaşılacağı
gibi iş görenlerin yönetime katılmasını ifade eder
Bu zaten pek çok işletmede bilerek yada alışılagelmiş
haliyle kısmen de olsa uygulanmaktadır. Zira yönetim hiyerarşik
de olsa yukarıdan aşağıya doğru paylaşılmaktadır.
Her kademedeki yönetici, kendisine bağlı çalışanı
yönetmekte ve yönlendirmektedir. Yönetime katılımdaki asıl
amaç kalite ve verimi artıran bir unsur olacağıdır.
Çalışanların yönetimle ilgili herhangi bir karar ve planın
hazırlanmasına katılması onu büyük bir istekle
benimsemelerini sağlar. Yönetimle beraber alınan kararları
kendi katkısı az da olsa kendisinin sayar ve başarıyla
uygulamaya çalışırlar.
Yönetime katılımın kurumlaşmış ve
profesyonel yöneticilerin yönettiği işletmelerde uygulama
şansı nın arttığını, fakat patron işverenlerin
işin başında olduğu, orta ve küçük ölçekli işletme
ve iş yerlerinde, fazla yaygın olmadığı yada
olamadığı görülmektedir. Bunun başlıca nedeni
“ben bilirim” veya “ben en iyisini yaparım” egosudur.
Yönetim
kavram olarak: “Değişen çevrede sınırlı
olan kaynakları kullanarak, organizasyon amaçlarına etkili ulaşmak
için başkaları ile işbirliği yapmaktır. Bu iş
birliğinde planlama, düzenleme, değerlendirme, denetleme gibi
tanımlanabilen özellikler vardır.Bu işbirliği aynı
zamanda karşılıklı etkileme sürecidir. İşletmelerin
sahip ve yöneticileri insan olduğuna göre, işletmeler aslında
bu insanların amaç ve hedeflerini gerçekleştirme aracından
başka bir şey değildir.
YÖNETİME KATILIM KAVRAMLARI
Yönetime katılma, sınırları özel mülkiyetle çizilmiş
bir alanda ortak sorunları çözerek emek verimliliğinin artırılması
amacıyla ; çalışanlarla yöneticilerin işbirliği
yapmalarını sağlayan mekanizmanın adıdır
(
1)
Daha esnek ve kapsamlı bir tanıma göre yönetime katılma,
bir işletmede çalışanların temsilcileri aracılığı
ile o işletmede alınan tüm kararlara söz ya da oy hakkı
ile katılmalarıdır .
Yönetime katılma, temel olarak güç dengesinin
kurulması ile sağlanmalıdır. Güç üst düzeyde ve
dar bir çerçevede toplanırsa katılımdan söz etmek anlamsız
olacaktır. Eğer güç örgüt bünyesinde çeşitli düzeylere
yayılırsa yönetimin katılımcı olduğundan söz
edilebilir. Çalışanların yönetim sürecini etkileyip değiştirebilecek
nitelikte olmayan, göstermelik söz ya da oy haklarının olması
onların gerçek manada yönetime katıldıklarını göstermez.
Alt, orta ve üst kademede görevli bütün çalışanları yönetim
sürecinde etkin kılan bir katılma, gerçek anlamda bir yönetime
katılım olacaktır .
Yönetime katılma çalışmalarında katılımın
düzeyi önemli yer tutmaktadır. Bu, ülkelerin gelişmişliği
ile ilgili olduğu kadar, demokratik birikimleri ve şartların
uygunluğuna bağlı olarak değişiklik göstermektedir.(2)
YÖNETİM TEORİLERİ
1-KLASİK YÖNETİM
Klasik yönetim teorisi örgütlerde insan unsuru dışındaki
faktörler üzerinde durmuş, insanı ikinci plana itmiştir.
Maddi ihtiyaçlarının karşılanması ile insanın
öngörülen doğrultuda davranacağı varsayılmıştır.
Bu yönü ile klasik teori, mekanik örgüt yapıları olarak
adlandırılmıştır.(3)
Makine-insan ilişkilerinde rasyonellik konuları üzerinde
durulmuştur. İnsan unsuru ile ilgili faktörler modele dahil
edilmemiş ve ayrıntılı olarak incelenmemiştir. Bu
yaklaşım insanı kendine söyleneni yapan pasif bir unsur
varsaymıştır. Klasik yönetim döneminde insana önem
verilmediği gibi modelin bir parçası olarak düşünülmüştür.
Kişisel sorunların işyerine yansımayacağı, işletme
içinde geçirilen zaman ile işletme dışındaki yaşamın
ayrı olduğu varsayılmıştır (4)
Böyle bir ortamda çalışanın yönetime katılımının
mümkün olmadığı görülmüştür.
2-NEOKLASİK YÖNETİM
Neoklasik dönemin özelliği, klasik dönemin eksik bıraktığı
insan unsurunu incelemesidir.
Sadece yapı üzerinde duran klasik teorinin insan unsurunu pasif
saymasına karşılık, neo- klasik teori bir örgüt yapısının
etkinliğini belirleyen unsurun insan olduğunu göstermiştir.
Klasik teorinin rasyonellik, iş, etkinlik ve düzen kavramlarına
karşılık; güdüleme ( motivasyon) yönetime katılma,
tatmin gibi ana kavramlar üzerinde durmuştur. Bu dönemdeki yöneticinin
kendi duygu ve önyargılarından arınmış, insani,
toplumsal olguları oldukları gibi görmesi öngörülmüştür..
Bu dönemde dikkati çeken; organizasyonun bir sosyal sistem olduğu
ve insanın bu sistemin en önemli unsuru olduğunun ortaya
konulmasıdır. Buna göre, yönetici amaçları ile işletme
amaçlarını birleştiren, işletme amaçlarını
her yöneticinin amaçları yapan, amaçlara bağlılığa,
işletme ile bütünleşme ve kendi kendini yönetme ve denetleme
imkanı veren yönetim sistemi katılımcı yönetimdir. Böyle
bir yönetim biçiminde sistemin bütün bölümleri birbiri ile uyum içindedir.
Bu uyum sistemin felsefesini yansıtır. Üstler astlara astlar da
üstlerine tam bir güven içindedir.
3-MODERN YÖNETİM
Bu teori sistem ve duruma göre davranışı inceler.
Sistem yaklaşımı, yönetim birimlerinin birbiri ile ilişkilerinin
niteliğini inceler. Yönetim olaylarını başka
olaylarla ve dış çevre şartlarıyla ilişkili
olarak incelemektedir. Temelde bütünün amacını gerçekleştirmesi
söz konusudur. Önemli olan bütündür, parçalar bütüne katkıda
bulundukları ölçüde önemlidir. Ancak insan da bir alt sistem
olarak sistemin ayrılmaz ve ihmal edilemeyecek önemli bir unsurudur (5)
Örgüt yapısı iç ve dış koşullar arasındaki
ilişkilere göre şekil alan bir yapı olarak görülmelidir.
Değişik durumlar ve koşullar, yönetimde başarılı
olmak için teknik ve davranışlar gerektirir. ‘En iyi’
durumdan duruma değişebilir. Durumsallık yaklaşımının
üzerinde önemle durduğu bir koşul, örgütlerin içinde
faaliyette bulundukları çevre ve teknolojidir. Her teknoloji türü
için değişik bir örgüt yapısının uygun olduğu
ortaya çıkmıştır
PLANLAMA VE YÖNETİME KATILIM
Yapılacak işlerin , işletmenin amaçları ve geleceğe
ait tahminler çerçevesinde önceden saptanmasına planlama denir.
Planlamayı başaramayanların başarısızlığı
planladıkları bilinen bir gerçektir. Planlama genellikle üst yöneticilerin
görevi gibi görünür. Oysa uygulamada işletmelerin alt basamaklarında
da planlamaya ihtiyaç duyulur. Çalışanlar planın hazırlanmasına
katılırsa onu istekle uygularlar, onu kendisinin sayar ve başarıyla
uygulamaya çalışırlar.
DENETİM ve YÖNETİME KATILIM
Modern anlamda denetimin amacı planlara uyulup uyulmadığını
saptamak olduğuna, göre plan yapılmaz ise denetim de olmayacaktır.
Etkili ve verimli denetleme için önemli olan; görev yetki ve
sorumlulukları kesin olarak saptayan bir örgütün kurulmuş
olmasıdır. Yönetime katılma sürecinde kendi kendini
kontrol kimliğine bürünen çalışanlar, denetleme işini
aktifleştireceklerdir. Bilinçlenen çalışanlar sonuçlardaki
sapmaları asgariye indirmek için çaba harcayacaklardır. Hemen
her çalışanda doğasından gelen bir denetim duygusu
vardır. İşlerin nasıl yönetileceği konusunda
birlikte karar almak kadar, o işlerin nasıl gerçekleştiği
üzerinde kontrol yetkisiyle de donatılan çalışan bu
fonksiyonu yüklenmekten saygınlık ve doyum sağlayacaktır.
( 6).
SONUÇ
Yöneticiler, çalışanların amaç ve beklentileri ile işletmenin
amaç ve beklentileri arasında uyum kurulmasını sağlamalı,
çalışanların tüm yetenek ve becerilerini kullanarak işletme
amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmalıdırlar
Katılımcı yönetim; katılanların çokluğu
yönüyle grup tartışmaları ve sağlıklı çözüm
yollarının tartışmalarla bulunmasını sağlaması
bakımından önemlidir.
Yönetime katılımın uygulandığı işletmelerde
kurum kimliği ve takım ruhunun geliştiği, maliyetlerin
düştüğü, savurganlığın önlendiği,
üretim kalitesinin ve çalışma arzusunun yükseldiği ve en
önemlisi, Verimliliğin arttığı görülmektedir. Günümüzde,
çalışanlar yalnızca ekonomik ve güvenlik güdüleri ile
hareket etmiyorlar, aynı zamanda kendini gösterme, yeteneklerini
kullanma ve başarılı olma güdüleri de çalışmalarında
etkili olmaktadır.
İşletmelerde etkinlik, verimlilik ve kalite beklentileriyle
de olsa çalışanlarla gücü paylaşma eğilimi doğmuştur.
Bu gelişmeler katılımcı yönetim adı verilen bir
yönetim anlayışının yaygınlaşmasını
da sağlamıştır.
KAYNAKLAR
(1)-FİŞEK Kurthan, Yönetime Katılma, TODAİE Yayın
no 158 , Ankara.1977, s. 45.
(2)- DİCLE Atilla ,Endüstriyel Demokrasi ve Yönetime Katılma,
ODTÜ Yayını 1980, s.11
(3)-KOÇEL Tamer. İşletme Yöneticiliği, İ.Ü.
İşl. Fak. Yayın No 205, İstanbul 1993, s. 112.
(4)-FİŞEK Kurthan, Yönetime Katılma, TODAİE Yayın
no 158 , Ankara.1977,s. 21.
(5)-KOÇEL Tamer. İşletme Yöneticiliği, İ.Ü.
İşl. Fak. Yayın No 205, İstanbul 1993, s..158.
(6)-SABUNCUOĞLU Zeyyat, Çalışma Psikolojisi U.Ü. Basımevi
Bursa,1984, s.224.
|